Bitmeyen Veda (9)

Bitmeyen Veda (9)

Aniden bastıran yağmur kaldırımları yıkıyordu adeta. Serap hazırlıksız çıktığı için kendine kızdı. Bu kentin havası hiç belli olmazdı ki. Oysa Serap,  yanında ufak bir şemsiye bulundururdu her zaman. Aksilik olacak ya, bugün çocuksu bir heyecana kapılıp tamamen unutmuştu. Kendi kendine söylenerek giderken o kadar dalgındı ki, asfaltın kenarından sel gibi akan suya bir arabanın girmesiyle az kaldı üstü başı batacaktı. Son anda kendini kaldırımın diğer tarafına atabildi. Tüm aksilikler bugünü bulmak zorunda mı, diye düşündü bir an. Ama ne olursa olsun bu randevuya tam zamanında gidecekti. Geç kalma endişesiyle otobüs durağına doğru adımlarını sıklaştırdı. Ekrem’e bir an önce kavuşup sarılmanın heyecanıyla sarsıldı içi. Acaba Ekrem de onun yaşadığı heyecanları yaşıyor muydu?
Diğer yanda Ekrem kendisine bile itiraf etmekten çekindiği, hatta aklına geldikçe irkildiği o acımasız gerçeği Serap’a nasıl söyleyeceğinin hesabını yapıyordu. Yağmura, tüm olumsuzluklara ve her şeye rağmen Serap’ı göreceği için çok mesuttu. Evet, Ekrem de kendi tarafında binlerce acabanın cevabını arıyordu. Sanki birbirlerinin ruhunu okuyorlardı. Ekrem, havanın birden bire bozmasının sırası mıydı, diye geçirdi içinden. Oysa sabah uyandığında pırıl pırıl yazdan kalma bir hava vardı, dışarıda. Bu kentin değişkenliklerine bir süre katlanmalıyım, diye düşündü. Serap için her şeye değerdi çünkü.
Ekrem hafif kırlaşmış saçları, kahverengi gözleri, bir erkeğe göre kilosu ve boyu orantılı, eli yüzü düzgün, orta yaş erkekleri arasında oldukça yakışıklı bir adamdı. Gençlik yıllarında sporla uğraştığından adaleli bir vücuda sahipti.
Serap ise kumral, orta boylu, balık etli ve yaşını göstermeyen, albenili, orta yaşta bir kadındı.
Pantolonunun paçası onca çabasına rağmen çamura batmaktan kurtulamamıştı Ekrem’in. Yağmur’a ve çamura aldırmadan en sonunda kendini otobüs durağında buldu. Uzun kuyruk işkencesinden sonra nihayet binebildi otobüse. Ortalara doğru zar zor ilerleyerek, tutunacak bir yer buldu kendine. Bu kentte yaşamak ne kadar zor zanaatmış, diye düşündü bir an. Bu insanlar işe gidip gelebilmek için her gün bu yolları kaç kez gidip geliyordur, kim bilir? Koca şehirde bir sürü insan yaşıyordu. Bu büyük kent insanları yutuyor ve doymuyordu adeta. Ama Ekrem Serap’la evlendiği zaman onu bu garip, çilekeş kentten kurtaracaktı. Bunu yapması için önce tedavi olması gerekiyordu. Hem de uzun bir tedavi süreci bekliyordu onu.
Hemen arkasındaki iki gencin hararetli tartışmalarından rahatsız olmuş ve onlara ters bir bakış atarak, sanki susun der gibi başını salladı. Ama gençler hiç oralı olmadan devam ettiler tartışmaya. Ekrem artık sükût etmiş ve bu iki gencin konuşmalarına ister istemez kulak misafiri olmuş, hayretler içinde dinliyordu. Anladığı kadarıyla ikisi de üniversite öğrencisiydi ve geleceğe dair planlar yapıyorlardı. Ancak genç delikanlı kızın üstünde garip bir şekilde baskı uyguluyordu. Kız olanca gücüyle direniyordu sevgilisine.
--Başını örteceksin, diyordu delikanlı. Ailemin aşırı tutucu olduğunu biliyorsun. Ben seni bu halinle sevmiş olabilirim ama eğer evleneceksek başka alternatifin yok. Bana ve ailemin kurallarına uymak zorundasın.
Ekrem büyük bir şaşkınlıkla, kulaklarına inanamayarak ve artık tüm dikkatiyle, konuşmanın nereye varacağını merak ederek dinliyordu bu genç çifti.
Genç kızın tüm direnci kırılmak üzereydi. Son bir defa şansını zorlayarak:
-- Hayır canım, benden her şeyi isteyebilirsin ama bunu isteme sakın. Seni çok seviyorum, ölecek kadar seviyorum ama başımı örtemem. Aile mi tanıyorsun. Senin ailenin tam aksine modern bir ailedir ve beni de öyle yetiştirdiler. Bunu asla kabul etmezler. Ben de bu şekilde yaşamaya alıştım. Başka türlüsüne adapte olamam, diyebildi.
Delikanlı aniden beklenmeyen bir refleksle kızın saçlarına yapıştı.
--Bunu benimle birlikte olurken düşünecektin küçük hanım..!
Kız onca insanın içinde düştüğü bu durumdan utanç duyarak kıpkırmızı oldu. Sesini dahi çıkaramamıştı. Çaresizce göz pınarlarına dolan gözyaşlarını içine akıttığını gördü, Ekrem üzülerek. İlk o zaman fark etti, ne kadar narin ve güzel bir kız olduğunu. Sarışın, dalgalı uzun saçları bir perininki kadar güzel ve ışıl ışıldı. Masmavi gözleri ise sanki bir tablodan fırlamış gibiydi. Bir de delikanlıyı süzdü gözünün ucuyla. Ne bulmuştu bu körpecik yavrucak bu hanzo kılıklı gençte. Anlamak çok güçtü gerçekten. Daha evlenmeden bu ezâyı güya sevdiğini iddia ettiği güzel kıza reva gören bir insan, evlenince kim bilir neler yapmazdı bu kıza.
İki genç de bir an için susmuş göründüler. Sanki fırtına öncesi bir sessizlik çökmüştü üstlerine bu üçlünün. Üçlü diyordu. Zira Ekrem ister istemez olayın içinde bulmuştu kendini ve fikir yürütmeye hakkı olduğunu düşünmeye başlamıştı. Az sonra kötü bir şeyler olacağını hissediyordu. Nitekim fazla gecikmeden dediği oldu.
Hırçın delikanlı işi abartarak güzel kızın yüzüne bir tokat attı. Ekrem için bu bardağı taşıran son damla olmuştu. Olaya bunca seyirci kaldıktan sonra müdahale etmesi gerektiğini düşünerek, delikanlının ikinci tokadı atmak için kaldırdığı elini bileğinden sıkıca kavradı:
-- Bu yaptığın hiç yakışık almadı delikanlı, dedi. Senden zayıf bir insana, masum bir kıza bunu yapmaya hakkın yok.
Delikanlı bir an şaşkınlık yaşadı. Zavallı kızcağız ise uzun süredir zaptettiği gözyaşlarını artık tutamayarak hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
--Sen ne karışıyorsun babalık? Bu konu seni ilgilendirmez. Önüne dön, kendi işine bak. Hadi yaylan bakalım, dedi.
Ekrem kontrolünü kaybetmek üzere olduğunu farketti. Oldukça sakin görünmeye çalışarak konuşmasını sürdürdü.
--Yola çıktığımızdan beri sizi dinlemek mecburiyetinde kaldım istemeyerek. Ailenden, her şeyden bahsettin. Aldığın aile terbiyesi bu mudur? Büyüklerinle nasıl konuşulacağını öğren önce. Savunmasız bir genç kıza her ne olursa olsun, ulu orta vurma hakkını nerden aldın, dedi.
Delikanlı bir an sanki söylenene hak verir gibi sükûn etti. Ekrem az sonra olacaklardan habersiz delikanlının ikna olduğunu sanarak sözlerine devam etti.
--Şu topluluk önünde bu masum kızcağızdan özür dilemeni bekliyorum, dedi. Olanları şimdiye kadar uzaktan izlemekle yetinen yolculardan da bir homurtu yükselmeye başlamıştı. Her kafadan bir ses çıkıyordu artık.

-- Evet beyefendi, özür dilemeli..!
-- Ahh zamane gençliği diyordu, yaşlıca bir yolcu. Bizim zamanımızda böyle miydi? Fazla özgür şimdiki gençlik. Bir dedikleri iki olmuyor. İşte sonucu…
Ekrem yaşlı kadına ters bir bakış fırlatarak ortamı daha fazla germemek için önlem almaya çalıştı aklınca. Yangına körükle gitmenin ne anlamı vardı?
Tüm bunlar yaşanırken Ekrem aniden karnında büyük bir acı hissetti. Eliyle yokladığında eli kan içinde kalmıştı, bir an da. Hırçın delikanlı yapacağını yapmış ve onca insanın gözü önünde Ekrem’i bıçaklamıştı.
--Yaralı var! Adam bıçaklandı, feryatları arasında yerini Ekrem’e bırakan bir yolcu ve birkaç kişi Ekrem’i koltuğa aldılar. Bir diğeri hemen hızır acili arayarak son Bakırköy durağına ambulans istedi. Şoför uyarıldı. Tabi bu arada delikanlıyı sıkıca yakalayıp otobüsün son durağa gelmesini bekliyordu tüm yolcular. Bir eşarp bulunarak Ekrem’in yarasının üstüne tampon yapıldı. Ekrem’in canı çok yanıyordu. Serap geçti o an çaresizce gözünün önünden. Buluşma yerine tam gelmişken şu başına gelene, zalim kaderine lanetler yağdırıyordu bir kez daha. Yavaş yavaş gözleri kaymaya ve kendinden geçmeye başlamıştı. Son gücüyle direniyordu bu duruma. Allah’tan otobüs son durağa gelebilmişti nihayet. Özgürlük meydanı, diye düşündü bir an. İşte özgürlük ve sonuçları diye hayıflandı kendi kendine. Özgürlük buysa ben böyle özgürlüğün içine…. Diyerek kendinden geçti nihayet. Gücü tükenmişti ve aşırı kan kaybetmişti.
Ambulans hazır bir şekilde bekliyordu Ekrem’i almak için. Hemen büyük bir ihtimamla sedyeye alınıp ambulansa yerleştirildi.
O sırada az ötede Esenler- Bakırköy otobüsünden inen Serap, ambulansın acı çığlığını duydu ve tedirginlik yaşadı bir an. Sanki kalbine bir bıçak saplanmıştı. Sanırım fazla heyecan yaptım, ondandır diye düşündü. Ekrem’le buluşup, sarılıp koklaşmasına şunun şurasında ne kalmıştı? Az önce yağmura inat güneş tüm ihtişamıyla tekrar parlamıştı. Bu kâbus dolu kentin üstüne…
İşte kader ağlarını bir kez daha örmüş ve Ekrem’le Serap’a bu nihayet bulmayan hasreti bir kez daha yaşatıyordu.

Ayfer Yaba
24.08.2008
Saat: 22.40
İstanbul

Facebook beğen
 
 
ZIYARETİNİZ İÇİN TEŞEKKÜRLER ŞİİRLERIMİ ZEVK ALARAK OKUYACAĞINIZA İNANIYORUM 13 ziyaretçi
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden